Dövizli Sözleşmelerin Türk Lirasına Çevrilmesi ve Muhtemel Uyarlama Davaları

Dövizli Sözleşmelerin Türk Lirasına Çevrilmesi ve Muhtemel Uyarlama Davaları

Views: 1672

Doç. Dr. Memduh ASLAN

Av.Akın Gencer ŞENTÜRK

Ülkemizde son zamanlarda ortaya çıkan döviz-kur sorunu hükumeti bir takım tedbirler almaya itmektedir. Özellikle kurların beklenmedik ani yükselişi dövizle kiralama yapanları zor durumda bırakmıştır. Alışveriş merkezlerinde belirlenen dövizli kiraların esnafı zor durumda bırakması, yarım gün kepenk kapatma eylemleri, AVM yönetimleri tarafından dikkate alınmamıştır. 13 Eylül 2018 tarihinde Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararda yapılan değişiklikler bu sorunu çözmeye muktedir mi sorusunun cevabını arıyoruz.

Ülkemizde zaman zaman ekonomik sorunlar baş göstermektedir. Belirli dönem dövizle işlem yapmak avantajlı iken ani kur değişimleri dövizle işlem yapanları zor durumda bırakabilmektedir.

Kira sözleşmesinin başında taraflar arasındaki menfaat dengeleri tarafların kabulüne bağlı olarak eşit kabul edilir. Ancak, sözleşme kurulduktan sonra ortaya çıkan ve sadece tarafları değil toplumun büyük kısmını etkileyen mali koşulların değişmesi taraflar arasındaki dengeyi önemli ölçüde bozabilir. Bu durum hem kiracı aleyhine olabileceği gibi kiraya veren aleyhine de olabilir. Taraflar, ortaya çıkan olumsuzluğun meydana getirdiği dengesizliği gidermek için hakimin müdahalesini isteyerek kira sözleşmesinin günün koşullarına uyarlanmasını talep edebilirler.

Uyarlama davaları Yargıtay içtihatları ile şekillenmiştir.

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi (1999/315 E. 1999/995 K) 08.02.1999 tarihli kararında “…Uyarlama ile kira parasının günün koşullarına intibakı sağlanarak sözleşmenin kira parası bölümü günün koşullarına uyarlanmış olur. Sözleşmenin diğer koşulları hukuki statüsünü ve geçerliliğini aynen korur” (2001/1979 E. ve 2001/2831 K.).22.03.2001 tarihli kararında “..Uyarlama kira bedeline ilişkin olup sözleşmenin diğer koşullarını ortadan kaldırmaz. Uyarlama dava tarihinden geriye doğru uygulanmaz. Davanın reddi gerekir.” yönündeki değerlendirmeleri ile uyarlamanın sadece maddi yükümlülük üzerinde ve talep tarihinden sonrası için uygulanacağına karar vermiştir

Yargıtay 13. Hukuk Dairesi (1991/7015 E. 1991/10562 K.) 19.11.1991 tarihli kararında “……mahkeme resmi kurumlardan enflasyon oran ve seyir araştırmaları, kiralananın kullanım sahası, nitelikleri, mevkii, konumu, emsal kira ücretleri, sözleşmenin kurulduğu ve davanın açıldığı tarihler itibari ile vergi ve amortisman giderleri, artış oranı, diğer makul ve normal objektif etkenler yerinde uzman bilirkişiler aracılığı ile incelenmelidir. Böylece belirlenen uygun durum baz kabul edilerek daha sonra uyarlama ilke ve esaslarına sadakatle hal ve şartların değişmesi nedeni ile borçluya ne mükellefiyetler yüklenebileceği tartışılmalı kira parası tarafından amaç ve iradelerine uygun objektif iyiniyet hakkaniyet ve nesafet kurallarının elverdiği ölçü ve düzeyde aşırı olmayan tahammül edilebilir bir seviyeye getirilmeli ve sonuçta tüm dayanakları belirtilmiş gerekçeli karar verilerek sözleşmedeki intibak boşluğu doldurulmalıdır.” diyerek uyarlamanın genel hatlarını çizmiştir. Tarafların kendi özel koşullarının değişmesi uyarlama davasının konusuna girmemektedir.

Uyarlama davalarında

 1- Sözleşmeye Bağlılık İlkesi

2- Hakkaniyet ve Objektif İyiniyet İlkesi

3- Beklenmeyen Hal Koşulu

birlikte göz önüne alınacaktır.

Yargıtay uyarlama davasının koşullarından olan öngörülemezlik koşulunu değerlendirirken, döviz kurlarındaki ani değişiklikleri tacirler bakımından öngörülmezlik koşulu için yeterli görmemiştir.

Yargıtay Hukuk Genel kurulunun (2003/13-372 E.2003/340 K) 07.05.2003 tarihli kararında “Yukarıdan beri açıklandığı gibi Türkiye’de yıllardan beri ekonomik paketler açılmakta, ancak istikrarlı bir ekonomiye kavuşamamaktadır. Devalüasyonların ülkemiz açısından önceden tahmin edilemeyecek bir keyfiyet olmadığı, kur politikalarının güvenilir olmadığı bir gerçektir. Nitekim kira sözleşmesinin yapıldığı tarihten 1 ay sonra Kasım 2000 tarihli ve bundan kısa bir süre sonra da Şubat 2001 tarihli ekonomik kriz meydana gelmiştir. Devalüasyon ve ekonomik krizlerin bir anda oluşmadığı, piyasadaki belli ekonomik darboğazlardan sonra meydana geldiği bir gerçektir. Davacı tacirin ekonomik krizin işaretlerinin belli olduğu bir dönemde, Kasım 2000 krizinden 20 gün önce yabancı para üzerinden kira sözleşmesi yapması basiretli bir tacir olarak davranmadığı sonucuna varılmalıdır. 

TTK. 18/1. maddesinde A.Ş.lerin tacir oldukları açıklanmıştır. Aynı Yasanın 20/II maddesinde de her tacirin ticaretine ait faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir. Basiretli bir iş adamı gibi davranma yükümü aslında objektif bir özen ölçüsü getirmekte ve tacirin ticari işletmesiyle ilgili faaliyetlerinde, kendi yetenek ve imkanlarına göre ondan beklenebilecek özeni değil aynı ticaret dalında faaliyet gösteren tedbirli, öngörülü bir tacirden beklenen özeni göstermesinin gerekli olduğu kabul edilmektedir. Gerekli tedbirleri almadan sözleşme yapan ve borç altına giren tacirin alabileceği tedbirlerle önliyebileceği bir imkansızlığa dayanması kabul edilebilecek bir durum değildir. Ülkemizde 1958 yılından beri devalüasyonlar ilan edilmekte sık sık para ayarlamaları yapılmakta, Türk parasının değeri dolar ve diğer yabancı paralar karşısında düşürülmektedir. Ülkemizdeki istikrarsız ekonomik durum tacir olan davacı tarafından tahmin olunabilecek bir keyfiyettir. Somut olayda uyarlamanın koşullarından olan öngörülmezlik unsuru oluşmamıştır. ” değerlendirmesi ile tacirlerin açacakları uyarlama davalarının önüne geçmiştir.

Nitekim hemen akabinde içtihatlar da bu yönde oluşmaya başlamıştır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi (2003/371 E.- 2003/5615 K) 27.05.2003 tarihli kararında tacirin basiretli olma yükümlülüğüne yer vererek tacirin ekonomik krizleri öngörme yükümlülüğünün bulunduğunu ve uyarlama davası açmayacağını kabul etmiştir. “Devalüasyon ve ekonomik krizlerin bir anda oluşmadığı, piyasada belli bir ekonomik darboğazdan sonra meydana geldiği bir gerçektir. Davacı, tacirin ekonomik krizin işaretlerinin belli olduğu bir dönemde, yabancı para üzerinden kira sözleşmesi yapması basiretli bir tacir olarak davranmadığını göstermektedir.

13 Eylül 2018 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 85 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ile Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar‘ın 4ncü maddesine g bendi eklenmiştir. Bu bend ile,

Türkiye’de yerleşik kişilerin, Bakanlıkça (Hazine ve Maliye Bakanlığı) belirlenen haller dışında, kendi aralarındaki menkul ve gayrimenkul alım satım, taşıt ve finansal kiralama dahil her türlü menkul ve gayrimenkul kiralama, leasing ile iş, hizmet ve eser sözleşmelerinde sözleşme bedeli ve bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülükleri döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılamaz” hükmü getirilmiştir.

Diğer taraftan karara eklenen Geçici 8. madde ile de yukarıdaki hükmün yürürlüğe girdiği tarihten (13.09.2018) itibaren otuz gün içinde (13.10.2018 tarihine kadar) söz konusu bendde belirtilen ve daha önce akdedilmiş yürürlükteki sözleşmelerdeki döviz cinsinden kararlaştırılmış bulunan bedeller, Bakanlıkça belirlenen haller dışında, Türk parası olarak taraflarca yeniden belirlenecektir.

32 sayılı Kararda yapılan değişikliklerde şu özelliklere dikkat etmek gerekmektedir.

1.     Eğer taraflardan birisi yurtdışında yerleşik ise bu karar uygulanmayacaktır. Örneğin AVM’nin işleticisi yurtdışında yerleşik bir şirket ise kiralar TL olarak belirlenmeyecektir. Veya kiracının yerleşim yeri yurtdışında ise de aynı durumla karşı karşıya kalınacaktır. Bu durum Türkiye’de yerleşik olan ve sözleşmenin para alacaklısının aleyhine sonuç doğurabilecektir.

2.     Dövizin Türk Lirasına uyarlanması tarafların anlaşmasına bağlanmıştır. Tarafların anlaşamamış olması halinde ortaya çıkacak ihtilafı yargı çözecektir.

3.     13 Ekim 2018 tarihinden önce herhangi bir uyarlama davası açılamasının Yargıtay’ın yukarıdaki belirtilen kararları çerçevesinde pratik anlamı olmayacaktır.

4.     Sözleşmenin konusuna göre görevli mahkeme kiralar için Sulh Hukuk Mahkemesi, Ücretler için İş Mahkemeleri, ticari nitelikteki diğer işler için Asliye Ticaret Mahkemeleri, Bunların dışında kalanlar için Asliye Hukuk Mahkemeleri olacaktır.

5.     Mahkeme, önüne gelen uyarlama davasında, döviz bedeli belirli bir tarihte belirli bir kurdan Türk Lirasına dönmekle mi yetinecek yoksa güncel bedeli mi belirleyecektir?

6.     Kararın şimdiye kadar oluşmuş dengesizliği mi yoksa bundan sonra oluşacak dengesizliğe mi yönelik olduğu belli değildir. Bu belirleme mahkemece karar verilirken hangi tarihteki kurun dikkate alınacağını etkileyecektir.

a.      Kararın yayımlandığı tarihteki kurun dikkate alınması halinde şimdiye kadar oluşan taraflar arasındaki dengesizliğe karşı avantaj sağlayan taraf müktesep hak kazanmış olacaktır.

b.     Kurun anormal yükselmeye başladığı tarih dikkate alınacak olması halinde bu sefer sözleşmede para alacağı olan taraf, dengesizlikte zarar etmiş olacaktır, zira kur değişimlerinden sonra yapılan zamlarla TL’nin yurtiçi alım gücü de düşmüştür.

7.     32 sayılı Karardaki değişiklik sonrasında, dövizli sözleşmelerin TL’ye çevrilmesi sırasında taraflar anlaşamazlar ise, tacir olan taraflar bedelin uyarlama davası ile mahkemece belirlenmesini talep edebilir mi? Son ekonomik koşullar öngörülemezlik koşullarını sağlar mı? Soruları önümüzdeki günlerde yargı kararları ile şekillenmeye bağlayacaktır.

8.     32 sayılı Kararda yapılan değişikliklerin Anayasanın 48. maddesinde yer alan çalışma ve sözleşme hürriyetini ihlal ettiği tartışmaları yapılabilecekse de konunun yine Anayasanın 13. maddesi çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği tabiidir.

9.     30 gün içerisinde anlaşılamaması halinde taraflar, 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun‘un 3. maddesi gereğince Cumhurbaşkanının bu Kanun hükümlerine göre yapmış bulunduğu genel ve düzenleyici işlemlerdeki yükümlülüklere aykırı hareket eden durumuna düşeceğinden, üçbin (3.000) Türk Lirasından yirmibeşbin (25.000) Türk Lirasına kadar idarî para cezası ile cezalandırılabilecektir.

10. Ticari sözleşmelerini Türk Lirasına çevirmeyerek döviz üzerinden ödemeye devam edenlerin sözleşmeye bağlı giderlerini gelir veya kurumlar vergisi hesabında gider yazıp yazamayacakları da ayrı bir tartışma konusudur.

13.09.2018

Bir cevap yazın