Görünmez Rakibe Karşı Üstünlük Savaşı: Yapay Zeka Çağında Avukatın Değer Biyografisi
Views: 308
Hukuk mesleklerinin en önemli yapı taşlarından biri olan avukatlık mesleği, doğası gereği kelimelerle, mantıkla ve en önemlisi, insan faktörünün öngörülemezliğiyle şekillenir. Şimdi ise bu denkleme, kuralları yeniden yazma iddiasındaki dördüncü bir değişken eklendi: Yapay Zeka. Bu teknolojiyi, basit bir verimlilik aracı olarak görenler, buzdağının sadece suyun üzerindeki kısmına bakıyorlar. Asıl hikaye, suyun altında, avukatlığın temel dinamiklerini ve hatta varlık sebebini tehdit eden derin akıntılarda gizli.
Her teknolojik devrim gibi, bu da parlak vaatlerle başladı. Önümüze sunulan fırsatlar gerçekten de baş döndürücü. Yığınla belgeyi saniyeler içinde analiz eden, binlerce içtihat arasından en ilgili olanı anında bulan, basit dilekçe ve sözleşme taslaklarını hatasız hazırlayan sistemler… Bunlar, tek başına çalışan bir avukata, devasa bir hukuk bürosunun araştırma gücünü sunarak adalete erişimde bir tür demokratikleşme vadediyor. Amaç, avukatları angarya işlerden kurtarıp, zamanlarını stratejiye, müvekkil ilişkilerine ve müzakereye ayırmalarını sağlamak. İlk bakışta kusursuz ve yenilik gerekçesi için iyi niyetli bir tablo.
Ancak! Teknolojinin zaman algısı, bizimkinden farklıdır. Bizim yıllar içinde sindirdiğimiz gelişimleri, o aylar, hatta haftalar içinde anlamsız kılacak sıçramalarla aşıyor. Temel dil modellerinin tahmin edilemez bir hızla gelişmesi, bir zamanlar milyonlarca dolarlık Ar-Ge gerektiren yetenekleri, neredeyse bedelsiz olarak herkesin erişimine açtı. İşte bu noktaya odaklanırsak parlak tablonun çatlaklarını da görmeye başlayabiliriz.
Bu hızlanma, ilk olarak dilekçe yazmakla “sınırlı avukatlık” faaliyetini bir anda değersizleştirdi. Yıllarımızı vererek öğrendiğimiz temel araştırma, doküman hazırlama gibi beceriler, bir makinenin saniyeler içinde yapabildiği birer metaya dönüştü, çömertçe kullandığımız yapılar sırlarımızı kendi tecrübe hanesine çoktan ekledi. İşte yüzbinlerce tecrübeden damıtılmış bu bilgi birikimine erişimin kolaylaşması başka bir sorunu hızla öne çıkarmaya başlıyor: Müvekkil, bir algoritmanın yaptığı iş için neden bir avukata yüksek bir bedel ödesin? Bu durum, verimlilik artışının, sabit bir iş havuzunda yeni iş potansiyeli yaratmadığı, aksine mevcut işi daha az avukatla yapmanın bir yolunu açtığı acı gerçeğiyle bizi yüz yüze bırakıyor. Zaman kazandıran bu araçlar, işi az olan avukata marjinal bir fayda sağlamadığı gibi, sektördeki insan kaynağı ihtiyacını azaltarak avukatlık mesleleğinin kendi müşterilerinin gelecekteki iş potansiyelini de yok etmeye başladı.
Bu yıkımın bir sonraki aşaması ise, bu teknolojileri pazarlayanların en büyük dayanağı olan “ölçek ekonomisi” modelinin kaçınılmaz başarısızlığıdır. Türkiye özelinde 180 bini aşan avukat sayısını, homojen bir pazar görüp, herkese aynı “en iyi” çözümü sunma iddiası, avukatlık mesleğinin doğasına aykırıdır. Hukukta zafer, en doğru bilgiyi bulmaktan çok, rakibin hamlesini öngörmek, onu şaşırtmak ve öngörülemez olmaktan geçer. Eğer tüm avukatlar aynı veya benzer yapay zeka platformunu kullanmaya başlarsa, ne olur? Stratejiler, argümanlar, hatta dilekçelerin üslubunun bile tek tipleşmesi kaçınılmazdır. Bir “stratejik monokültür” doğar. Bu, karşı tarafın bir sonraki hamlesini bilmek için onun aklını okumanıza gerek kalmadığı, sadece kullandığı yazılımı bilmenizin yettiği bir dünya demektir. Bu tuzağa düşen, ölçek ekonomisi ürünlerini kullanan avukatların karşı tarafı olan işlerde başarısızlığı ise kaçınılmazdır, çünkü en büyük silahları olan öngörülemezliği kendi elleriyle yığının kullandığı teknolojiye teslim etmiş olacaklardır.
Dahası, bu tek tipleşme, yargı üzerinde de ters bir etki yaratma potansiyelini beraberinde getirmektedir. Bir hakimin, önüne gelen ve yapay zeka tarafından yazıldığı belli olan makine üretimi ruhsuz metinleri ciddiye almasını bekleyebilir miyiz? Aksine, kendi entelektüel bağımsızlığını korumak ve bir algoritmanın iradesi altına girmemek için, tam da bu yapay zekanın öngörülerini boşa çıkaracak daha yaratıcı, daha özgün ve yeni içtihatlara imza atması işten bile değildir. İşte bu, makine öğrenmesi için gerekli olan örüntünün iflas ettiği andır.
Peki, bu kaosun sonunda ayakta kim kalacak?
Paradoksal süreç, yapay zeka kullanmayanların alandan çekilmesi gereken bir meydanda artık mücadele, en iyi “hazır” teknolojiyi kimin kullandığının bir önemi kalmadığı yeni bir evreye giriyor. Gelecek, herkesin erişebildiği ölçek ekonomisi ürünlerinin değil, karşı iradelerin çatışma alanlarında yeni, rakipsiz, özgün ve tekil teknolojilere sahip olan avukatların boy gösterebilceği arenaları inşa edecektir. Bu, büyük hukuk bürolarının, kendi dava arşivleri, kendi stratejik bilgileri ve kendi en iyi beyinlerinin tecrübeleriyle eğittikleri, kimsenin kopyalayamayacağı “özel” yapay zeka modellerini veya başkasınıda olmayan özgün kalıpları geliştirmesi demektir. Bu, rakibin kullandığı genel yapay zekanın zaaflarını analiz edip ona karşı “anti-yapay zeka” stratejileri üreten butik ve dahi hukukçuların çağıdır.
Günün sonunda, yapay zeka avukatlığı yok etmeyecek; kadim meslek evrilerek yeni mücadele koşullarında ayakta durmayı başarabilenler devam edecek ancak kesin olan şu ki, vasatlığın ve sıradanlığın avukatlık mesleğinin geleceğinin olamayacağını söylemek için kahin olmaya gerek yol. Oyun, bir kez daha, en iyi araca sahip olanın değil, elindeki aracı kimsenin aklına gelmeyecek şekilde kullanabilen ve rakibinin en güçlü aracını aslına bir zaaf olarak görebilen gerçek stratejistlerin hakim olduğu bir arenaya dönüşüyor. Teknoloji sadece oyun tahtasını değiştirdi, ancak oyunun adı hala aynı: Stratejik üstünlük.
Bu yeni çağda, üstünlük vaat eden araçları bilinçsizce kuşanmak, bir lütuf değil, bedeli mesleki kimlikle ve stratejik bağımsızlıkla ödenecek tehlikeli bir anlaşmaya dönüşebilir. İşte tam da bu yüzden, hukuk eğitimi hiç olmadığı kadar önemli bir hale gelmiştir; ancak bu önem, hukukçu adayının ezberden uzaklaşıp stratejik düşünme, oyun kurma, hamle okuma, öngörücü ve yıkıcı hamle geliştirebilme yeteneklerini merkeze alabilen bir dönüşümle anlam kazanacaktır. Aksi takdirde, en güçlü silahları dahi kendi sonunu hazırlayan, kadim bir trajedinin yeni figüranları olmaktan öteye gidemeyiz.